Cumartesi, Nisan 23, 2011

çoluk çocuk cümbür cemaat

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun.
Ama bize değil. Dünya çocuklarına. Çünkü biz çocuk değiliz. Bizim memlekette çocuklar bile çocuk değil.
Egemen de değiliz, ulus da değiliz. Ayıp çünkü. Türk'üm doğruyum çalışkanım demek suç. Çocuk olmak da suç. Bok yesin çocuklar, otursunlar oturdukları yerde, sinirimizi bozmasınlar, yoksa karşılarına 10.000 kazma çıkarırız görürler neymiş çocuk olmak. 
Hem bu ülkede mühim olan çocuk olmak değil, tatmin olmak. O da kolay zaten, iktidar hepimizi tatmin edecek yakın gelecekte. Hepimiz Haydar Dümen olacağız. Püfür püfür sigaralarımızı tüttüreceğiz açık alanlarda, çünkü kapalı alanda sigara içmek de yasak.
Aslında bloga yazı yazmak da yasak. Aylarca aptal bir kağıdın yürürlüğe konmasını bekleyip kararın iptalini kutlamak da saçma. Ama dedim ya, mühim olan tatmin olmak. Buradan yazınca tatmin olmuş sayılıyoruz, Almanya da el sallıyor. 
Bugün 23 Nisan, neşe dolamıyor insan. 365 günde bir tek bugün varmış gibi, TRT 23 Nisan'ın ilk saatlerinde "Çağrı" filmini yayınlamaya başlıyor. Mesaj verir gibi, daha da kötüsü ayar verir gibi, inat gibi, kışkırtır gibi. Aptal gibi.
Ben hem Müslüman, hem de Atatürkçü bir birey olarak artık daha fazla katlanamıyorum bu insanların mallıklarına. Benim dinimi bana karşı kullanıp beni, ülkemi, geleceğimi ve hatta dinimi kurtarmış Atatürk gibi bir insana ve onun mirasına bunları yapmalarına dayanamıyorum. 
Sinirleniyorum, üzülüyorum, hırslanıyorum, umudumu ve sabrımı yitiriyorum, gitgide daha tahammülsüz ve kötü bir insan oluyorum. Ama günahım da onların boyunlarına, biliyorum.
Vazgeçtim ben, çocuklar yemesin bok. Büyükler bir bok yemiş zaten, çocuklar da yemesin. Şeker yesinler onlar. Yüzleri gülsün her şeye rağmen. Bu yazı da burada bitsin.
Bir dahaki erişim engelleme kararına kadar, esen kalın.

Perşembe, Nisan 14, 2011

kitabını yazdım serisi volume - III




Beth Ditto'yu Gossip'ten tanırız, Gossip'i Swarovski Fashion Rocks'tan beri biliriz ama en çok etine buduna ve fikrine dolgun bir hanım kızımız olması sebebiyle takdir ederiz. Daha önce de Miss Platnum'dan bahsederken adı geçmişti yine, bu sefer de Adele'den sonraki post'a nasip oldu. Kısacası hem görünüşleriyle, hem de fikirleri ve duruşlarıyla belli kalıpları yıkan (lütfen üstüne şaka yapmayalım :P), üstelik de bunu pop gibi bir alanda yapan bu genç kadınları sevelim, sevdirelim. Bir de koruyalım diyeceğim ama gerek yok, kızarlarsa kendileri ağzınızı burnunuzu kırarlar, ki "kitabını yazan" ablalara da bu yakışır zaten ;)

uuu beybi

Pazartesi, Nisan 11, 2011

uuu beybi!



Cupcake kıvamındaki, brownie sever ve telefonunu "uuu beybi!" diye açan tüm hanım kızlarımıza gelsin bu şarkı!

Perşembe, Nisan 07, 2011

Merlin: Kepçe Kulağın Maceraları ya da Kamelot: Bir Osuruk Efsanesi*

 * Birazdan okuyacağınız metin Merlin dizisinin son sezon finalinden esinlenilmiştir. Yazanın çok sıkılmış ve çok zevzek olmasının dışında başka mazereti yoktur.

-         Beyler, önce yuvarlak bi masa bulmamız lazım, sonrası kolay…
-         Niye abi?
-         Öyle işte…
-         Kare olsa? Şurda bi tane var.
-         Olmaz, ille yuvarlak olacak.
-         Niye ya?
-         Olm sen hiç “Artur ve Kare Masa Şövalyeleri” diye bi şey duydun mu?
-         Yoo…
-         Hah işte o yüzden. Yuvarlak masa bulacaz ki, “Artur ve Yuvarlak Masa Şövalyeleri” olsun.
-         E ben öyle bi şey de duymadım.
-         Duysan şaşardım zaten, cahil herif! Bi de büyücüyüm diye geçiniyosun, çekil şurdan!
-         Hacı ben buldum bi tane, bak.
-         Hah! Tam aradığım gibi, koskocaman yusyuvarlak.
-         Sensin yuvarlak…
-         Ne?
-         Yok bişi… Hop hop Artur top Artur…
-         Ne mırıldanıyon olm ağzının içinde?
-         Büyü yapıyom büyü.
-         Git ötede yap, dolaşma ayak altında!
-         Eee kanka, bulduk yuvarlak masayı, napçaz?
-         Oturun, dizilin şöle etrafıma.
-         Oturduk.
-         Hah… Güzel… Herkes burada mı?
-         Burada burada…
-         Şimdi… Biliyonuz ki güzel yurdumuz Kamel-ot tütün markası sanılarak lağvedildi.
-         Lağım mı edildi?
-         Dayı bi dur ya, zaten kulakların ağır işitiyo, ben sana sonra anlatçam bi karışma.
-         Ha ne diyodum? Evet, şimdi tütün vergisi mi neymiş, ıvır zıvır bok püsür bi sürü şey çıkardılar, sürdüler bizi yurdumuzdan. Ama yılmak yok, geri dönüp alcaz Kamel-ot’u.
-         Ne gerek var ya? Ne güzel takılıyoduk böle dağ ova bayır.
-         Olur mu lan? Atalarımız bize miras bıraktı orayı, gidip sahip çıkmamız lazım.
-         Ulan Artur çok fuzulü adamsın ha, yani kral olmasan var ya…
-         Ne?
-         Yok bişi…
-         Şimdi söyleyin bakim, kimler benimle?
-         Ben.
-         Ben.
-         Hayır, ben.
-         Dayı otur yerine ya, yaşlı başlı adamsın, senden iş isteyen mi var? Zaten istesek de elimizde kalırsın.
-         Ben hepinizi cebimden çıkarırım ulan!
-         He dayı he…
-         Hadi beyler, elleri sayalım.
-         Ben yokum arkadaş.
-         Niye lan?
-         Baba ne… Günüver’i verin geleyim.
-         Günüver vermiş zati vereceğini.
-         Çüş!
-         Müstakbel kraliçe hakkında nasıl konuşuyosunuz lan siz! Nöbetçiler, yakalayın!
-         Abi… Sarayda değiliz, yok nöbetçi falan n’apıyosun?
-         Ha doğru ya… Öhö… Neyse… Hatırlat da saraya dönünce vurduriim kellelerini.
-         Ben de gelcem.
-         Hobaaa! Sen nerden çıktın Günüver ya?
-         Kızım otur yerine, kadın halinle elinin hamurunu bulaştırma.
-         Bana ne ya! Benim neyim eksik?
-         Ben söylerdim neyinin eksik olduğunu ama…
-         Söyle neymiş?
-         Kılıç… Kılıcın yok, böööle uzuuun kalııın…
-         Öhhö öhhööö! Abi bayanın yanında ayıp oluyo ama…
-         Ha, pardon.
-         Neyse, devam edelim biz… Lan, Merlin, nerdesin?
-         Masanın altına kaçmış abi.
-         Ulan Merlin iki dakka delikanlı ol be.
-         Ya ne kaçması? Bişi düşürdüm onu arıyodum, ne adisiniz lan.
-         Kolpasın olm kolpa.
-         Tamam kesin şamatayı, dizilin önüme.
-         Oha lan oha!
-         Hop! Abi n’oluyoruz, kral adamsın ama bi yere kadar.
-         Ben zaten Günüver’i seviyom.
-         Lanselami bi sus lan!
-         Yok be oğlum, sizi şövalye yapçam ondan dedim. Hemen de ne meraklıymışınız yanlış anlamaya, yuvarlak masaya oturdunuz hemen yuvarlak oldunuz di mi keh keh keh…
-         Aman ne komik ne komik…
-         Boşver abi, kral ya bozma, yalandan gülüver işte.
-         Günüver...
-         E hadi dizilin.
-         Cık istemez hacı, sağol.
-         Yapıcam ulan! Nöbetçiler!
-         Taktı nöbetçiye ya…
-         Şövalyeler!
-         Ooof of… Hacı bu mevzu çok uzayacak mı? Daha gidip kuleden kız kurtarcam.
-         Ne kulesi?
-         Kız kulesi ehe ehe ehe…
-         Yalnız bu esprilerin hiç çekilmiyo söyliim. Şövalye dediğin biraz ağır olur, bu ne ya?
-         Ay sen sanki çok sevimlisin!
-         Kes! Geç şöle! Sen Lanselami, artık bir Kamel-ot şövalyesisin, ona göre davran, kırmiim ağzını burnunu. Ayrıca müstakbel kraliçeye de sarkmak yok, valla vurdururum kelleni.
-         Ne meraklıymışın arkadaş vurdurmaya.
-         Ya sana ne, biz birbirimizi seviyoz, di mi kız Günüver?
-         Ne vercem be! Sana günahımı vermem ben, paçoz Lanselami! Burada koskoca kral dururken sana mı vercem?
-         Kız bi sus ya, hemen çemkirme! Yakışıyo mu bi müstakbel kraliçeye?
-         Adımız müstakbel kaldı zaten, bi kraliçe yapamadın!
-         Yapıcam yapıcam, gece gel yapıcam.
-         Pışıııık yemezler!
-         Ya ne yerler?
-         Bas nikahı, yap kraliçe sonra…
-         Sonra ne?
-         Abimi de şövalye yap.
-         Yapıcaz dur… Kayınço, gel bakim öne geç.
-         Aaa olmuyo ama böyle, araya kaynamayalım arkadaşım. Akraba diye hakkımız yeniyor.
-         Sus lan, kral benim!
-         Kralımız çok yaşa!
-         Ulan Gıyavi, sen de kraldan çok kralcı çıktın ha, bravo…
-         Kayınço, sen artık Kamel-ot şövalyesisin, sarayda da güzel bir oda ayarlatçam.
-         Kral dairesi olsun
-         Yuh! Gel tepeme çık istersen! Orda Günüver’le biz kalcaz bi kere.
-         Nereye kalıyon olm, daha kızı vermedik, nikah yok, düğün yok teheeey.
-         Tamam, dönünce yapçaz, söz.
-         Hee geçen sene de diyodun böle, güya babana söleyip isteticektin beni!
-         Kızım oraları karıştırma ya, tamam dedik!
-         Ben anlamam. Ya bana nikahı basarsın ya da Lanselami’yle kaçarım.
-         Kaç lan, kaçmayan na böle olsun!
-         Nasıl olsun?
-         Na böööle bu masa gibi yuvarlak.
-         Ayıp oluyo ama…
-         Benim de canıma minnet! Zati babam dediydi, hizmetçiden karı olmaz diye.
-         Karı sensin, hizmetçi de sana girsin! Kralmış, papucumun kralı, devrik kral, eşşoğlueşşek kral!
-         Orda dur bakalım kadım, bana istediğini söyleyebilirsin ama babama laf ettirmem arkadaş!
-         Git o paçoz babanla evlen o zaman, yuvarlak Artur! Yürü Lanselami, gidelim!
-         Gidelim ulan! Al Artur, bu kılıç da sana…
-         Terbiyesiz!
-         Dayı çekil dolaşma ayak altında, kim vurduya gidecen şimdi.
-         Kim vurmuş?
-         Kim kimi vurmuş?
-         Vuruşmuşlar mı?
-         Lan taktınız ha vuruşmaya vurdurmaya, hakkaten yuvarlak masa bozdu sizi arkadaş. Ben gidiyom, ecderle konuşçam… Ecdeeeer gel lan buraya!
-         Ulan şu kepçe kulağın emrinde iyice taşşakoğlanı olduk ha!
-         Ecder!
-         Hay ecdadını tiğimin! Geldim lan geldim, ne var?
-         Al beni sırtına gidiyoz.
-         Öküz!
-         Ne?
-         Öküz mü sandın beni dedim, binek hayvanı mıyım ben?
-         Değil misin? Ne havalara giriyon uçuyon diye?
-         Uçurucam ben seni ama…
-         Ne konuşuyon be mır mır mır? Atla gidiyoz!
-         Atla gideceksen beni ne çağırdın şaşkoloz?
-         Lan öyle dğeil, lafın gelişi. Ben atliim de gidelim yani.
-         Yavaş atla da sakatlanma tosuncuk.
-         Haa bi de hazır aklıma gelmişken…
-         Bi akıl var diyosun yane?
-         Benim ejderha nefesiylen dövülmüş bi kılıca ihtiyacım var.
-         Eee?
-         Bi üfürüversen şuna be?
-         Oha lan oha, ahlaksız teklifin de bu kadarı!
-         Yok olm, yanlış anladın kılıca üflücen ya.
-         Cık… Yanlış anlatmışlar sana hacı, ejderha nefesi diil o.
-         Ya ne?
-         Osuruğu.
-         Ha?
-         Ejderha osuruğuynan dövülmüş kılıç o, her derde deva harbi bak.
-         Tamam madem, ondan ossun.
-         Hıııh… Sen şu kılıcı sıkı sıkı tut… Haaa… Ben de şööle arkamı döniiim… Gör sen…
-         N’oluyo lan?
-         POFFFF!!!